ljiljani
Unutmamak için Anıt Fonu Mayıs 2013’te yayınlanmıştır Desteğiyle gerçekleştirilmiştir:
Općina Bursa Turska Türkiye'nin Bursa
İli ve
Općina Bursa Turska Stari Grad Belediyesi
Saraybosna
Kovaçi Anıtı Aliya İzzetbegoviç
Kovaçi Anıtı Aliya İzzetbegoviç
Tarih Kitapçığı ……ziyaret ediniz
Tarih Kitapçığı ……ziyaret ediniz

Kovaçi Anıtı

Memorijal Kovači

Şehitlerin ve ölmüş askerlerin mezarlıklarını, abideleri ve soykırım kurbanlarına adanmış anıtları inşa etmek ve korumak için Saraybosna Kantonu Fonu ─ Anıt Fonu ─ Bosna Hersek’te benzersiz bir idari kurumdur. Saraybosna Kantonu Meclisi tarafından 1997 yılında kuruldu. Fonun ana faaliyeti şehitlerin ve Bosna-Hersek üzerindeki saldırı sırasında ölen askerlerin mezarlarına anıtsal mezar taşları dikmek, aynı zamanda mezarlık inşaatı, şehit ve ölmüş askerlerin mezar bakımı ve koruması gibidir.

Anıt fonu faaliyetleriyle şehitlerin ve ölmüş askerlerin mezarlıklarını yıkımdan önlemek ve korumak için ve şehitlerin ve ölmüş askerlerin mezarlıklarında uygun özelliklerin kurulması için dini cemaatler, savaş gazileri birlikleri, şehit aileleri dernekleri, ilgili kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapmaktadır. Anıt Fonu bu faaliyetlere ek olarak, düşünülen inşaat ve mezarlıklardaki ve Bosna Hersek Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri'nde ölenlerin bireysel mezar yerlerinde bahçe içeriklerini de düzenler korur ve inşa eder. Anıt Fonu şehitlerin mezarlarını ve ölmüş askerlerin mezarlarını korumak ve kalıcılaştırmak için birikimini toplamak adına bağış konferansı düzenler ve uygular. Fonun faaliyetlerinin önemli bir bölümü; 1992-1995 Savunma-Kurtuluş Savaşı'nın mirası, 1941-1945 Halk Kurtuluş Savaşı'nın mirası, hem de anti-faşizmin mirasının korunması üzerine bilinçlendirmek amacıyla toplantılar ve etkinlikler organizasyonu bu kurumun temel misyonudur. Fon Bosna Hersek devletinin düzeyinde oluşmamış olmasına rağmen Bosna Hersek Federasyonu'ndaki hükümetin diğer düzeylerinin sebatı ve anlayışıyla, Anıt Fonu'nun bütçesine Bosna Hersek Federasyonu Hükümeti'nin, bazı kantonların, şehirlerin ve belediyelerin de katılımda bulunmasını sağlamayı başardık ve böylece Bosna-Hersek'teki bu tür işlerin öncü rolünü üstlenmiş olduk. Fon yönetiminin sebati sayesinde, Bosna-Hersek genelinde Bosna Hersek'in şehitlerinin ve ölmüş askerlerinin mezarlarında çok sayıda proje uygulanmıştır. Ülkemizin en iyi oğullarının hatırasını korumak, onların büyük eserlerini anmak, onların karakterlerini ve eylemlerini hatırlatacak etkinlikler yapmak, demokratik bir toplumun mutlak değerlerinin bilincini oluşturur: özgürlük, adalet ve Bosna-Hersek topraklarındaki tüm halkların eşitliği..

Tunel spasa

Anıt Fonu Bosna-Hersek için edilen bin yıllık mücadeleye tanıklık eden tüm anıtsal nesneleri, mekânları ve özellikleri yeniden canlandırmak istiyor. Bosna-Hersek devletinin tarihi boyunca belirgin bir grafiksel ifade olan ve altında tüm faaliyetlerimizi yürüttüğümüz Bosna'nın bir çeşit zambağı, vazgeçilmez bir semboldür.

Şehit mezar taşının siluetindeki zambak sembolü Anıt Fonu'nun kendine öz logosudur. 1992-1995 Savunma-Kurtuluş Savaşı'nın (SKS) mirasını ve hatırlama alışkanlığını korumak için içinde açık bir bağlılık ve mesaj taşır. Zambak, Bosna-Hersek halkının özgürlük ve bağımsızlık için eşsiz mücadelesinin bir ifadesi olarak Bosna-Hersek şehitlerinin ve ölmüş askerlerin anıtsal mezarlarında zorunludur.

Misija Fonun misyonu üç yetkinlikle tanımlanmıştır:

1992-1995 yılındaki şehitlerin ve ölen askerlerin mezar taşlarının ve anıtsal mezar taşlarınının inşaatı ve dikilmesi, Şehit ve ölmüş askerlerin mezarlıklarının, soykırım kurbanlarının anıtsal merkezlerinin ve anıtsal nesnelerinin inşaatı, korunması ve bakımı, ve 1992-1995 Savunma-Kurtuluş Savaşı'nın mirasının, 1941-1945 Halk Kurtuluş Savaşı'nın mirasının ve anti-faşizmin mirasının şehit ve ölmüş askerin karakteri ve yaptıkları üzerine koruması. Fonun en önemli hedeflerinden biri Anıtsal Merkez Kovaçi'nin inşaat projesinin uygulanmasıdır. Anıt Fonu, planlanan faaliyetleri eğitimli personeli ve yeterli tekniği ile kendi kaynaklarını ve potansiyellerini kullanarak sorumlu, planlıca ve profesyonelce yürütmektedir.

Fon'un varoluşundan beri 421 mezarlık inşaatı projesi ve 8.779 mezar taşlarının dikimi gerçekleştirildi ve bunlardan 341 inşaat projesi ve 8.363 mezar taşının yerleştirilmesi Saraybosna Kantonu bölgesinde gerçekleştirildi. Bosna Hersek Federasyonu'nda 56 inşaat projesi gerçekleştirilmiştir ve 324 mezar taşı dikilmiştir, Sırp Cumhuriyeti'nde ise 24 proje gerçekleştirilmiştir ve 92 mezar taşları dikilmiştir. 1992-1995 Savunma-Kurtuluş Savaşı'nın mirasının korunması ifadesi olarak 37 kültür projesi (promosyon malzemeleri, CD, DVD, yayınlar, kitaplar, afişler, belgesel filmler ve Anıt Fonu katalogları) gerçekleştirilmiştir.

Saraybosna Kantonu'nda Bosna Hersek Cumhuriyeti ordusunun askerleri için dikilen eşsiz anıtın yanında, Anıt Fonu kendi potansiyelleri ve mevcut kaynaklarıyla Bosna-Hersek topraklarının tamamında mezar taşı projesini gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Fon'un maddi ve teknik kapasitelerine uygun bir şekilde, ülke genelinin her yerinde de mezarlıklar, ulusal kahramanlar için türbeler (alanı nedeniyle bunun mümkün olduğu yerlerde), anıtsal merkezler, anıtsal taşlar ve hayır-çeşmeleri inşa edildi.

Anıt Fonu bütün devlet kurumlarına Fon'a cömert desteklerini ve yardımlarını esirgemedikleri için içten teşekkürlerini sunar, ayrıca tüm bağışçılarımıza, iyi niyetli şahıslara ve çalışmalarımızı destekleyen kuruluşlara özel teşekkürlerimizi sunarız . Şehitlerimizi ve ölen askerlerimizi unutmayalım! Şayet onları unutursak, kendimizi de unuturuz, böylece geleceğimizi ve çocuklarımızın geleceğini tehlikeye atmış oluruz.

Memorijal Kovači

Aliya İzzetbegoviç

Muzej Alije Izetbegovića

"Aliya İzzetbegoviç" Müzesi 19 Ekim 2007 yılında, Cumhurbaşkanı'nın vefatından tam dört yıl sonra açıldı. Bosna Hersek bölgesindeki en genç kültürel ve tarihi kurumlardan biridir. Müze, ilk olarak Saraybosna Müzesi'nin bölümlerinden biriydi, 31 Aralık 2009 Saraybosna Kantonu Meclisi'nin kararırıyla bağımsız bir kamu kurumu haline geldi. Bu eylemle bu kuruma başarılı kültürel ve sosyal hizmet için daha büyük fırsatlar açılır.

"Aliya İzzetbegoviç" Müzesi Eski şehir Vratnik çerçevesi içindeki Ploça ve Şirokac adındaki kapı kulelerinde bulunmaktadır. Bu mimari topluluğun büyük bir tarihi değeri vardır ve bu nedenle Mart 2005 yılında Bosna Hersek'in ulusal anıtı olarak ilan edilmiştir.

Sürekli müze sergisi adı geçen kulelerde yer almaktadır. Aliya İzzetbegoviç'in yaşamı, sıradan bir adam olarak ve aynı zamanda politikacı ve devlet adamı olarak metin ve fotoğraflar ile kronolojik olarak Ploça Kulesi'nde gösterilmektedir. Şirokac Kulesi'ndeki müze sergisi yüce komutan ve Bosna-Hersek üzerindeki saldırıya karşı savunmayı organize eden Aliya İzzetbegoviç'e ve savunmaya katılan herkese adanmıştır .

Sürekli müze sergisi adı geçen kulelerde yer almaktadır. Aliya İzzetbegoviç'in yaşamı, sıradan bir adam olarak ve aynı zamanda politikacı ve devlet adamı olarak metin ve fotoğraflar ile kronolojik olarak Ploça Kulesi'nde gösterilmektedir. Şirokac Kulesi'ndeki müze sergisi yüce komutan ve Bosna-Hersek üzerindeki saldırıya karşı savunmayı organize eden Aliya İzzetbegoviç'e ve savunmaya katılan herkese adanmıştır .

Müze Bosna Hersek'te bu karakterdeki en genç kuruluşlardan biridir ve özünü çok eski bir geçmişten almamaktadır. Modern zamanda düzenlenen bu "Aliya İzzetbegoviç" Müzesi, geçmişte sorulan soruların yanıtlarını modern bir şekilde vermektedir, aynı zamanda gelecek için bir temel sağlamaktadır. Müze objektif bir yaklaşımla genç insanları, akademisyenleri, araştırmacıları uzmanlık bilgileriyle tarih yazmaya teşvik eder. Tarih yazmak, Aliya İzzetbegoviç'in yaşamına bakıldığında doğru olduğu sürece bırakılabilecek tek olumlu izdir.

Muzej Alije Izetbegovića

Aliya İzzetbegoviç

08.08.1925. - 19.10.2003

Aliya İzzetbegoviç 8 Ağustos 1925 tarihinde Bosanski Şamac kasabasında dünyaya geldi. Üç yıl sonra ailesi Saraybosna’ya taşınır. İkinci Dünya Savaşı esnasında Aliya İzzetbegoviç faşizme ve komünizme karşı güçlü bir programı olan, çoğunlukla öğrenci toplayan ‘’Genç Müslümanlar” örgütüne katılır. Bu örgüt komünistlerin iktidara geldikleri zaman dini kurumların ve Bosna Hersek’teki Müslüman halkının geleneksel değerlerinin çökertilmesine karşı çıkmıştır. Savaş bitiminde Örgüt çalışmasına devam ederek faaliyetlerinden dolayı yeni iktidarla çatışmaya girer, bu nedenle üyelerinin tutuklanmasına başlanır. Aliya İzzetbegoviç 1946 yılında tutuklanarak 1949 yılına kadar hapiste kalmıştır. Hapisten çıktıktan sonra ‘’Genç Müslümanlar”da tekrar çalışmasına devam eder, ancak komünist iktidarının zulümü hep artmaya başlar, mensubun bir çoğu idam cezasına çarptırılır, böylece bu Örgüt resmi olarak son bulur. Fikirleri halen gayriresmi özel toplantılarda devam eder. Ziraat Fakültesi’ne kaydolur, ancak üç yıl sonra fakülteyi terkeder. 1956 yılında Saraybosna Hukuk Fakültesi'nden mezun olur.

Bir inşaat firmasında yaptığı sürekli işin yanında felsefeye ve edebiyata, komünizm ve kapitalizm gibi küresel sistemlere ve ayrıca İslam ve İslam topluluğunun problemlerine olan ilgisini bırakmaz. 1969 yılında İslam Manifestosu adlı kitabının taslağını oluşturur, 1970 yılında ise tamamlayıp gün ışığına çıkarır. ''Doğu ve Batı Arasında İslam'' adlı kitabını ise 1946 yılında yazmıştır. En çok tanınan bu eseri 1984 yılında tamamlanarak Kanada’da İngilizce olarak yayınlanmıştır. Düşünür olarak yaptığı faaliyetlerinden dolayı komünist iktidarı tarafından 1983 yılında meşhur Saraybosna Süreci’nde oniki Boşnak düşünürle beraber 14 yıl hapise mahkum edilir. Bir siyasi komplo olarak düzenlenen bu süreç sırasında Yugoslavya ve dünyanın her tarafından çok sayıda protestolar yapıldı, tüm sanıkların serbest bırakılması için dilekçeler yazıldı, bunların arasında Predrag Matvejeviç, Danilo Kiş, Cirilo Zlobec, Uluslararası PEN Merkezi, İslam Konferansı Örgütü ve yirmi kadar en ünlü Belgrat yazarı ve akademisyenin yazdığı dilekçeler yer alır. Hapiste kaldığı sırada kuvvetini inancından ve ailesinin güçlü desteğinden alır.

1988 yılında Yugoslavya Meclisi’nin düşünce suçundan hapiste yatan tüm mahkumları afetme kararı üzerine Aliya İzzetbegoviç hapisten çıkar. Yugoslavyada’ki durum bir kaç yıl öncesine nazaran oldukça farklıydı: Slovenya ve Hırvatistan’dan toplumun demokratikleşmesi ve çok partili siyasi sistemin uygulanması yönünde talepler gelmeye başlamıştır. Kısa bir süre sonra Berlin Duvarı yıkılacak, dünyadaki bolşevik rejimler sırasıyla çökmeye başlayacaktır. Aliya İzzetbegoviç’in ikilemi yoktur, amacı Boşnaklar’ı siyasi olarak güçlü bir şekilde örgütleştirmektir. 27 Mart 1990 tarihinde basın toplantısı düzenlenerek Demokratik Eylem Partisi’nin (SDA) kuruluşu ilan edilmiş olup toplumun demokratikleşmesi ve Bosna Hersek’te çok partili sistemin uygulanması süreci başlamıştır. Genel kurulda Aliya İzzetbegoviç parti başkanı olarak seçilir. İlk çok partili seçimler 18 Kasım 1990 yılında yapılarak Demokratik Eylem Partisi 240 milletvekili koltuğunun 86’ısını ve yedi üyeden oluşan Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı’nda üç üyelik hakkını elde etti. Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı’nın kuruluş toplantısında Aliya İzzetbegoviç Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç Yugoslavya’daki krizin barışçıl yolla çözülmesi ve hayatta kalışı açısından en önemli unsur olarak demokratikleşmeyi görmüştür. Bu yüzden Federal Sosyalistik Yugoslavya Cumhurbaşkanlığı’nın çalışmalarında aktif olarak yer almıştır. Bu toplantılarda Yugoslavya kaderinin barışçıl yollarla çözülmesi için atılımlarda bulunsa da denemeler başarısız geçecektir. Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç ve o zamanki Makedonya Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov tarafından hazırlanan platform bu atılımların sonuncusu olacaktır. Platformda „asimetrik federasyon“, yani Yugoslavya'nın federal devlet yerine konfederasyon olması yönünde çözüm sunulmuştur. Bu plan çok olumlu olarak değerlendirilse de bozucu Belgrat – Zagrep siyaset ikilisi tarafından yıkılacaktır. Başında Aliya İzzetbegoviç’in bulunduğu Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı çatışmaların barışçıl yolla çözümü adına Hırvatistan’daki savaşa Bosna Hersek’ten asker ve yedek askerlerin gönderilmemesine karar verir. Bosna Hersek 20 Aralık 1991 tarihinde bağımsızlığının kabul edilmesi için Avrupa Topluluğu'na başvuruda bulunarak aynı yılın 25 Aralık tarihinde bu konuda referandumun yapılmasına karar vermiştir.

Avrupa Topluluğu'nun 17 Kasım 1991 tarihli Brüksel Deklarasyonu gereğince Bosna Hersek Meclisi 20 Ocak 1992 tarihinde Bağımsızlık Memorandumu'nu kabul etmiştir. Referandumda sorulan soru şöyleydi: ''Hakları eşit olan Bosna Hersek vatandaşlarından, yani Müslüman, Sırp, Hırvat ve içinde yaşayan diğer toplumlardan oluşan bağımsız ve egemensiz bir Bosna Hersek devleti istiyor musunuz? '' Referandum 29 Şubat ve 1 Mart 1992 tarihlerinde yapıldı, vatandaşların % 63,95'i referanduma katıldı, bunların %99'u bağımsız Bosna Hersek için oyunu atmıştır. Bosnalı Sırplar'ın liderleri referandumu geçersiz kıldılar. O dramatik dönemde Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç ilk ama çok önemli uluslararası temaslarını kurmuştur. Bu görüşmelerin hepsinde Yugoslavya bölgesinin tümünde ve özellikle Bosna Hersek’te krizin acil olarak barışçıl yolla çözülme gereğini öne sürmek için fırsat kullanmıştır.

Referandumdaki sonuçlara istinaden Avrupa Topluluğu tarafından Bosna Hersek'in bağımsızlığı 6 Nisan 1992 tarihinde, bir gün sonra ise Amerika Birleşik Devletleri tarafından kabul edilmiştir. Aynı gün Bosnalı Sırplar'ın lideri Radovan Karaciç ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloşeviç uluslararası olarak kabul edilmiş Bosna Hersek devletine karşı askeri harekat başlatmışlardır, Saraybosna'yı da kuşatma altına almışlardır. Saldırı döneminde zor şartlar altında bulunan ve başında Aliya İzzetbegoviç’in bulunduğu Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Bosna Hersek Ordusu'nun ve savaş yönetiminin kurulmasına karar alır. Cumhurbaşkanlığın kuşatma altındaki Saraybosna'da kalması en önemli kararlarından biri olmuştur. Aliya İzzetbegoviç sivil, çok etnikli ve tarihi sınırları içinde kalacak bir Bosna Hersek çabası içindeydi, bu anlamda siyasi bir kararla kurtuluş savaşını mücadele olarak belirlemiştir. 2 Mayıs 1992 tarihinde Başbakan Yardımcısı Dr.Zlatko Lagumciya ve resmi tercümanı olan kızı Sabina ile Lizbon’daki barış müzakerelerinden geri dönerken Saraybosna Havaalanı’nda Yugoslavya Milli Ordusu tarafından tutuklanmıştır. Bu Saraybosna’da yaşanan en dramatik günlerden biri olacaktır, Bosna Hersek’ı savunan birlikler Saraybosna şehrinin ve aynı zamanda Bosna Hersek devletinin kaderini belirleyecek çatışmalara girişmiştir. Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı binasına nişanlı tüfek ve topçu füze saldırısı düzenlenmiştir. Binanın içinde ve çevresinde 57 kişi hayatını kaybetti. Savaşın son günlerinde binaya modifiye edilmiş uçak bombaları bile atılmıştır. Tüm Saraybosna sakinleri gibi Aliya İzzetbegoviç de kent kuşatması esnasında sürekli topçu saldırılarının hedefi olmuştur. Bosna Hersek’teki işbirlikçi güçleri Hırvatistan ordusunun kontrolü altına alan Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franyo Tucman ‘’Hersek-Bosna’’ adlı bir gayriresmi devlet kurmakla Bosna Hersek saldırısına katılarak Bosna Hersek’e kurtuluş savaşı esnasında büyük bir darbe daha vurmuştur.

Aliya İzzetbegoviç en zor kararlarını Bosna Hersek'e yapılan saldırılar ve Boşnak soykırımı esnasında almak zorunda kalmıştır. Uluslararası topluluğun düzenlediği tüm barış müzakerelerine katılmıştır. Avrupa, Amerika, Afrika ve Asya'da düzenlenen çok sayıdaki konferanslarda ve oturumlarda ve özellikle Birleşmiş Milletler'de, silah ambargosunu uygulamakla savunmasını zorlaştıran Birleşmiş Milletler ve en güçlü Batı ülkelerinin dikkatini Bosna Hersek'te yaşanan dehşete çekmeye çalışmıştır. Aliya İzzetbegoviç başkanlığındaki Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Silahlı Kuvvetlerin Üst Komutanlığı rolüyle özellikle Bosna Hersek Ordusu'nun legal olmayan uluslararası ambargoya karşı güçlendirilmesi ve silahlandırılması konusundaki en büyük ve ağır kararları almak zorunda kalmıştır. Bu siyasi yöntem zamanla savaştaki güç dengelerinin değişimine yol açmış, aynı zamanda Bosna Hersek heyetinin müzakerelerin konumunu zorlaştırmıştır. Uluslararası kanunların, adaletin ve doğrunun yanında bulunduğu, uluslararası tanınmış bir devletin cumhurbaşkanı olarak Aliya İzzetbegoviç savaş sırasında Batı ülkelerinin neredeyse bütün cumhurbaşkanları ve temsilcileri ile bir araya gelmiştir. Konuşmalarında içten davranarak yaptıkları hataları açıkça ortaya koymuştur. Yine de onların ''karışmama'' siyaseti kurtuluş savaşını oldukça zorlaştırmıştır. Doğuda ve İslam dünyasında Aliya İzzetbegoviç Bosna Hersek'teki Müslüman ve diğer faşizme karşı savaşanların adaletli mücadele sembolü olarak tanınmıştır. İslam ülkeleri Bosna Hersek'e yapılan saldırıda en büyük tehlikede bulunan toplumun Müslümanlar olduğunu anlamıştır, çünkü Boşnak halkı devletin komşu ülkeleri arasında bölüşmesinde engel teşkil etmiştir. Bu ülkeler o yüzden Bosna Hersek’teki adaletli mücadeleye gönülden yardım ettiler.

Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in Bosna hakkındaki gerçeği kanıtlamak için gösterdiği kararlığı, Bosna Hersek Ordusu’nun savaş cephelerindeki ilerleyişi, saldırganlardaki moralin zayıflaması ve Birleşmiş Milletler’in korunma bölgesi olan Srebrenitsa katliamı, Tuzla meydanı ve Saraybosna Markale pazaryerindeki Çetnik katliamları ve önde gelen Batı Avrupa ülkeleri ve ABD başına yeni liderlerin geçmesi nihai olarak bir uluslararası tepkinin oluşmasına ve 1995 yılının Eylül ayında NATO’nun Sırp konumlarına askeri saldırının başlatılmasına neden olmuştur. Böylece savaşın son aşamasına geçilmiştir. Savaş 21 Kasım 1995 tarihinde Dayton Anlaşması’nın parafe edilmesiyle sona ermiştir.

Dayton'daki barış müzakereleri Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç açısından hayatındaki en zor anlarından biridir. Günlüğünde şöyle yazmıştır: „Müzakere etmek karar vermek demek, karar vermek ise insan varlığına bırakılan en zor iştir. Benim problemim ne iyi bir barışa, ne de iyi bir savaşa ulaşamamamdı “. Yirmi günlük müzakereler ardından anlaşmaya varılmıştır. Bu anlaşmayla Bosna Hersek'in tarihi sınırları içindeki egemenliği teyit edilmiştir. Barış anlaşması 14 Aralık 1995 tarihinde Paris'te imzalanmıştır. Bosna Hersek'i 1990 – 1995 yılları arasında yıkan siyaset Dayton Anlaşması'ndan sonra da belirli bir şekilde devam etmiştir. Savaş sonrası dönem yeni zorlukları, adaletsizliği ve ayrımcılığı beraberinde getirmiştir. Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in siyasi hayatının sonuna kadar devletin ve kurumlarının güçlendirilmesi, göçmenlerin geri dönüşü, savaş suçlularının adalet önüne getirilmesi, uluslararası işbirliğinin oluşturulması, insan haklarının genişletilmesi için çaba göstermiştir. Sağlığı yitirilmiş olsa da daha sonraki dört yılda ülkenin istikrarı için önemli katkıları olmuştur. Çok sayıdaki uluslararası konferanslarda ‘’Bosna fikrinin'' halen tüm insancıl kişiler için küresel bir çözüm olduğunu vurgulayarak, kendi imkânları ölçüsünde Batıyı Doğuya ve Doğuyu Batıya yaklaştırmak için özellikle çaba gösterir. Dünya liderleri, birlikler ve medya tarafından çok sayıda ödül ve takdire layık görülür. Sağlığının bozulmasıyla 2000 yılında Bosna Hersek Cumhurbaşkanı görevinden çekilir. Bir yıl sonra Demokratik Eylem Partisi'nin ömür boyu onursal başkanı olarak seçilir.

2003 Ekim ayında Aliya İzzetbegoviç sağlık durumundan dolayı hastaneye yatar. Durumunun iyiye gittiği dönemde arkadaşları, danışmanları, siyasetçiler ve dünya devlet adamları tarafından ziyaret edilir. ABD Cumhurbaşkanı Bill Clinton ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan son ziyaretçilerinden biri olur. Hastalığı ve kaygılarıyla yıpranan Aliya İzzetbegoviç Pazar günü, 19 Ekim 2003 tarihinde sonsuz yaşama kavuşur. Cenaze törenine fikirleri, faaliyetleri ve siyasi hedeflerine saygı duyan uluslararası topluluğun en önemli temsilcileri, Doğu ve Batı ülkelerinin liderleri de dahil olmak üzere 150 bini aşkın vatandaş ve vatansever katılmıştır. Saraybosna’daki Kovaçi Şehitliği’ne defnedildi.

Tarih Kitapçığı

" ... Savaşların yuvası ve şehirler arasında çiçek, gaziler ve savaşçılar şehri ... "

Bu sözler Bosna-Hersek'in başkentine hitap eder ve on beşinci yüzyılda Osmanlı Saraybosna'nın kurucusu Isa Ishaković Bey tarafından gelmiştir. 500 yıl geriye bakarsak, içinden Miljacka Nehri'nin aktığı bu şehir için neredeyse kehanet ediliyor. Yuva hep savunma amacıyla yapılan kızgın bir harbin metaforu, çiçek ise güzelliğin metafordur. Onlar, aynı zamanda şehrin en iyi ve en tutarlı görüntüsüdür, aynı zamanda ülkenin kaderi ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Çünkü dünyanın hiç bir yerinde böyle küçük bir alanda 30'dan fazla çeşitli dönemlerin askeri tesisi yoktur ve dünyanın hiç bir yerinde şehrin doğumhanesi Saraybosna gibi bütün mezheplerin 150 mezarlığının 5'ine bakmamaktadır. "Burda sadece yaşamak için yaşanmamaktadır. Burda sadece ölmek için yaşanmamaktadır. Burada yaşamak için ölünmektedir. " (Mehmedalija "Mak" Dizdar 17 Ekim 1917 - 16 Temmuz 1971)

Bosna Ortaçağ ve Modernçağ'ın kavşağında

Ortaçağ Bosna devleti (düklükler, ardından krallıklar) 1463 yılında tam olarak 5 Haziran'da son Bosna kralı Stjepan Tomašević'in idamıyla bağımsızlığını kaybetti. Bosna Krallığı'nın fatihleri, on yıl önce Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis (1453) alan - ünlü Fatih Sultan Mehmet (Al-Fatiha)liderliğindeki Osmanlılardır.

Ancak, 1463 tam tersine, Bosna'da Osmanlı tarihinin başlangıcı anlamına gelmez. Osmanlılar, ondan önce bir çok yeri almışlardır ve daha sonra birkaç Ortaçağ Bosna topraklarında devletlerini kurmuşlardır. Bu, bugün Saraybosna bölgesi de dahil olmak üzere özellikle Bosna devletinin doğu kesimlerinde geçerlidir. Bu Osmanlılar'ın yoluyla hükümetin kurulmasının, diğer şeylerin yanında, az çok günümüze kadar hayatta kalacak olan tamamiyle yeni bir kültür-medeniyet paradigmasının kurulması anlamına geldiğini dikkate almalısınız.

Osmanlı öncesi (Ortaçağ) Saraybosna

Bugünkü Saraybosna ve çevresi Eski Ortaçağ bölgesi Vrhbosna sınırları dahilindeydi. Aynı bölge, oluşum anında diğer bölgelerle Bosna ortaçağ devletinin çekirdeğini oluşturuyordu ve Bosna dükünün daha doğrusu Bosna kralının hükümeti oldu. Zamanla, Vrhbosne bölgesinin en büyük kısmı feodal aile Pavlovic'e ait olacaktır. Vrhbosne bölgesinin merkezi bir kale veya şehir olan (castrum) Hodidjed idi. Tarihsel kaynaklarda aşağıdaki gibi geçmektedir : Hodidid, Codidich, Codidel, Chodidied, حوديديد...

Ancak, ortaçağ kenti Hodidjed nerede bulunuyordu?

Araştırmacılar farklı cevaplar veya yorumlar sunmaktadır. Bu durum için, biz Ali Bejtić (1920-1981.) tarafından sunulanı sunuyoruz.

Merkez ve Vrhbosne bölgesinin kalesi olarak Hodidjed, Vratnik'in yukarısında bugünün Beyaz Tabyası olarak geçen bir yerde bulunuyordu. Bir şehir daha doğrusu castrum olan Hodidjed'in bugünkü semt Vratnik'in bulunduğu alanda yerleşimaltı (veya subcastrum) bulunmaktaydı. Yerleşimaltı Hodidjed'in hemen hemen tüm sosyal yaşamının yer aldığı kendine ait bir meydanı vardı. Meydanın adı Tornik, veya Torkovište idi. Bugün bu bahsedilenlerin hiçbirini göremiyoruz! Artık ne bu özgün ortaçağ kalesi veya Hodidjed şehri vardır ne de Vratnik yerleşimi bölgesinde herhangi bir ortaçağ binası bulunmaktadır. Bu alanda bugün gördüğünüz eski olan herşey kelimenin tam anlamıyla Bosna Ortaçağı üzerine aşılanan Osmanlı dönemine aittir. Ama bahsettiğimiz alanlarda modern binaların temellerinin altında eski Osmanlı öncesi yapılarının kalıntılarının yattığına hiç bir şüphe yoktur.

Osmanlı döneminde Saraybosna

Şehir veya kale olan Ortaçağ Hodidjedi bu bölgedeki üstün hükümetin Osmanlı temsilcilerinin ilk koltuğu haline gelecektir. Osmanlı merkezi ya da sarayın yönetim merkezi (mahkemesi) tarafından bir zamanların Ortaçağ bölgesi Vrhbosna yeni bir isim alacak - Saray ovası anlamına gelen Sarayevo. Ancak daha sonra, Osmanlı yönetiminin sıkı kurulması ile mahkeme veya saray Hodidjed Kalesi'nden Miljacka'nın daha aşağısına ve daha yakınına taşınacaktır. Tabii ki, Hodidjed Kalesi Osmanlı dönemi'nin Saraybosnası'nda her zaman önemli bir role sahip olacaktır ve içinde hep dizdar başkanlığında olmuş askerler olacaktır. Hodidjed sonunda bir dizi dönüşüm yaşayacaktır, böylece bugün yapısıyla ve herşeyden önce formuyla ortaçağ kalesiyle hiçbir benzerliği yoktur. Ortaçağ'dan sadece bugün de görünebilen bir kavram kaldı.

Vratnik duvarları, kapı kuleleri ve kaleleri - Osmanlı İmparatorluğu XVI. yüzyılda genişler, XVII. ve XVIII. yüzyılın sonunda Saraybosna da dahil olmak üzere özellikle Bosna Hersek alanında hissedilen bir savunmaya geçer. 1697 yılında Savoy Prensi Eugene ordusu ile Saraybosna'yı işgal etti ve neredeyse şehri temellerine kadar yaktı. Yangın, hırsızlık ve genel afet deneyimleri sonsuza kadar Saraybosna'nın, daha doğrusu Vratnik'in görüşünü değiştirecek. Bu talihsiz olay Saraybosnalılar'ın benzer askeri istilalardan geri çekilmeleri, korunmaları ve tabi ki savunmaları amacı ile Vratnik'te bir sur sistemi oluşturmak için bir dizi etkinlik başlatmıştır. Bu anlamda, o zamanki Bosna eski Valisi Ahmed Rüstempaşiç Skopljak Paşa tarafından, 1729-1739 yılları arasında Vratnik etrafında duvarlarinşa edilmeye başlanır ve bu duvarlar içinde üç kapı kule inşa edilir: Ploča, Širokac ve Višegrads Kuleleri. Ayrıca, duvarların içinde dört tabya (kale) inşa edilir: Žuta Tabya,Strošić Tabyası, Arap Tabya ve Arnaut Tabya (Son ikisi ziyaretçilere açık değildir).

Bu adı geçen dört kaleden en önemlisi Jekovac'ta yer alan ve Top-kulesi olarak bilinen Žuta Tabya'dır. Saraybosna şehrinin tarihi onu özellikle 1878 Joseph Filipović komutasındaki Avusturya-Macaristan ordusunun işgali dönemiyle hatırlamaktadır. Şeyh Muhammed Hadžijamaković Efendi (1814-1878) önderliğindeki Saraybosna savunucuları işgalcilere bu kulenin altından ve üzerinden güçlü direniş göstermişlerdir. Bugün, Ramazan ayı boyunca iftar vaktini (orucun sona ermesini) gösteren top bu kaleden atılarak duyurulur.

XVIII. yüzyılda Bijela Tabya Vratnik'teki geri dönüş sur sistemine bağlandı. Ancak, Bijela Tabya Ortaçağ Hodidjed Kalesi'nin bir Osmanlı uzantısı olarak oluşturuldu. Belirtilen uzatmalar farklı zaman dilimlerinde, bir dizi uzantı anlamına geliyordu ve bunlardan ilk inşa edilenlerden biri ne yazık ki bugün sadece temelleri kalan Fatih Sultan Camii'dir. Ancak, kalenin son şeklini XIX. yüzyılda Avusturya-Macaristan inşaatçıları vermiştir. Bu kaleyi ulusal gelenek te hukuk veya adaleti ihlal eden önemli sayıdaki Saraybosnalılar'ın idamlarıyla hatırlamaktadır. Günahkarlar üstüne "günahkarlar", "ipek örgü" ile idam edilmiş, her idam ise top sesleriyle bildirilmiştir.

Vakıf Hastanesi (hastahane) Bosna Hersek'in ilk modern hastane kurumudur. Gazi Hüsrev Bey Vakfı'nın kaynaklarıyla inşa edilmişti ve 8 Ekim 1866 yılında Bosna Veziri Topal Şerif Osman Paşa tarafından törenlerle açılmıştı. Hastane binasının 40 yataklı (erkek ve kadın) iki bölümü ve personel, doktorlar, eczane ve sanitasyon için yardımcı odaları vardı. Bu hastanede tedavi 1879'a kadar ücretsizdi. Bu hastaneyi değerli kılan 1891'de burada Bosna Hersek'teki ilk beyin ameliyatı yapılmış olmasıdır. Ameliyat Dr. Karl Bayer tarafından gerçekleştirilmişti.

Binanın bugünkü harap durumu, Bosna-Hersek'e 1992-1995 arası yapılan saldırganlığın eseridir. Bina Bosna-Hersek'in bir ulusal anıtı olarak ilan edilmiştir ve restorasyonu yakın zamanda beklenmektedir.

Aynı Bosna veziri Topal Şerif Osman Paşa Saraybosna'da başka bir hastanenin daha inşasını istedi hem de bu Askeri Hastane'ydi (hastahane). Bu hastane, Vakıf Hastanesi ile aynı zamanda inşa edildi ancak iki yıl sonra açıldı (1968) . Bugün iki nedenden dolayı bu hastaneden hiçbir iz yoktur:

1. Osmanlı Askeri Hastanesi'nin bir kısmında,1976-1979'da Yugoslavya zamanında, modern bir askeri hastane inşa edildi. Saldırganlıklardan sonra Askeri Hastane yenilendi ve şimdi"Prim.dr.Abdulah Nakaş"adıyla Genel Hastane olarak çalışmaktadır.

Osmanlı Askeri Hastanesi'nin son kalıntıları 1992-1995'teki saldırganlık sırasında yok edilmiştir ve eski hastane binasının yerinde artık bir park ve oyun alanı vardır.

Medžidija Kršla (Mecidiye Kışlası) 1854-1856'da Bistrik'te inşa edilmiştir ve Makedon mimar Andrew Damian'ın eseridir. Özellikle, JNA Silahlı Kuvvetleri'nin II. Komutanlığı bu kışlada bulunuyordu ve bu kışlanın kendi komutanlığıyla Bosna Hersek'e karşı saldırganlığın hazırlanmasında önemli bir rolu vardı.

Avusturya-Macaristan döneminde Saraybosna

1878 yılında toplanan Berlin Kongresi sonucunda Bosna Hersek’in Avusturya-Macaristan tarafından işgal edilmesi kararı alınmış ve onaylanmıştı – bu kararın o tarihe kadar Bosna hükümdarlığını yapan Osmanlı padişahı tarafından kabul edildiği unutulmamalıdır! Ancak, Batı Avrupa ve Osmanlı sultanlarının karar ve niyetleri, Avusturya-Macaristan işgaline karşı aniden ve bağımsızca ayaklanacak olan Bosna Hersek halkı için belirleyici değildi.

29 Temmuz 1878 tarihinde Avusturya askerleri Bosna sınırından geçti. En kanlı çatışmalar Saraybosna şehrinin savunması uğruna yapıldı. 17 Ağustos’ta şehrin sınırlarına varan işgalciler 19 Ağustos’ta saldırıya geçti. Çatışmalar şehrin neredeyse her mahallesini ele geçirmek için yapılırken, savunmaya silah taşıyabilen herkes, kadınlar ve çocuklar bile katılmıştı! En zorlu çatışmalar Ali Paşa Camisi civarında yapılmıştır. Saraybosnalılar savunma gayretini en son olarak Kovači (Kovaçi) ve Jekovac (Yekovats) dolaylarında sarfetmiş, ve bu son direnişin ezilmesiyle Avusturya-Macaristan nihayet Saraybosna’yı ele geçirmişti.

Avusturya-Macaristan döneminden kalan en önemli ve en çarpıcı miras, mimarisidir. Bu anlamda, biz askeri amaçlı yapılara yer vermek, ve özellikle şehrin en güzel manzaralarından birine sahip olan Jajce (Yaytse) Kışlası’nı vurgulamak istiyoruz.

Jajce Kışlası Avusturya-Macaristan egemenliğinin sonlarına doğru 1914 yılında Vratnik’te, 1886’da inşa edilmiş olan daha küçük bir kışlanın olduğu mekanda, kurulmuştur – bu ilk kışla hakkında çok az bilgiye sahibiz. Jajce Kışlası’nın ilk ismi Prens Eugen Savojski Kışlası idi ve adını 1697 senesinde Saraybosna’yı yağmalayan ve ateşe veren kişiden almıştır. Ancak, bu kışla daha Birinci Dünya Savaşı (1915) sırasında Jajce Kışlası olarak tanınmaya başladı çünkü onun içine Jajce şehrinden askeri hastane nakledilmişti. Jajce Kışlası, Bistrik’teki daha önce Mecidiye Kışlası olarak bilinen ve Filipović (Filipoviç) Kışlasıismini alan kışla ve Marindvor’daki Askerikamp, Avusturya-Macaristan döneminde inşa edilen en büyük askeri tesisler (kompleksler) arasında sıralanmaktadır.

Jajce Kışlası 2002 yılında "Safet Hadžić" Kışlası ismini almıştır. Ancak, Saraybosnalılar onu daima Jajce Kışlası olarak tanır!

Ne yazık ki, son savaşta Jajce Kışlası tahrip edilmiştir

Saraybosna suikastı – Avusturya-Macaristan’ın Bosna Hersek ve dolayısıyla Saraybosna’da egemenliği Birinci Dünya Savaşı ile başlamıştır. 28 Haziran 1914 tarihinde, bugünkü Obala Kulina Bana Sokağı’nın olduğu mekanda, Latinska Köprüsü’nün yakınlarında, „Mlada Bosna" (Genç Bosna) örgütünün bir üyesi olan Gavrilo Princip, Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand ve eşi Sofia'ya ateş etmişti – olay ikisinin de ölümüyle sonuçlandı. Bu suikast için Avusturya-Macaristan Sırbistan’ı suçladı. 10 Haziran 1914 tarihinde Sırbistan’a savaş ilan edildi ve bununla beraber Birinci Dünya Savaşı başlamış ve Avusturya-Macaristan’ın Bosna Hersek’teki egemenliğinin de bittiği 1918 yılına kadar devam etmiştir.

 

Groblje Lav (Aslan Mezarlığı)– Birinci Dünya Savaşı zamanında Saraybosna’nın Koševo (Koşevo) Mahallesinin olduğu mekanda, Avusturya-Macaristan askerlerinin gömüldüğü askeri mezarlık yapılmıştı. Mezarlık ismini 1917 yılında mimar Joseph Urban tarafından tasarlanan büyük aslan heykelinden almıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu mezarlığa artık JNA askerleri gömülüyordu ve mezarlığın adı Partizan Mezarlığı olarak değişti. İlk ve şimdiki ismi 1992 yılında mezarlığın son savaşın kurbanları için kullanılmaya başlamasıyla geri getirildi.

İki dünya savaşı arasında Saraybosna

Birinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra 1 Aralık 1918 yılında, Bosna Hersek’in de bir parçası olduğu Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (SHS) oluşmuştur. Bu devlet varlığı 6 Ocak 1929 senesinde ismini Yugoslavya Krallığı olarak değiştirmiş ve bu ismi İkinci Dünya Savaşı’na kadar muhafaza etmiştir.

Bu zaman zarfında, Bosna Hersek son derece zor ve çalkantılı bir dönem geçirmiştir. Tarım reformu ülkede, herkesten önce en büyük topraklara sahibi olan Müslüman Boşnaklara zorluklar çıkarmıştır. Bunu takip eden siyasi faaliyetler sonucunda Bosna Hersek’in tarihsel sınırları yok oldu ve Yugoslavya Krallığı’nın birbirinden bağımsız krallıklara (banlık) ayrılmasıyla Bosna Hersek toprakları Sırbistan ve Hırvatistan arasında bölündü.

Birinci Dünya Savaşı'nın açtığı yaralar henüz daha iyileşmemişken, 1939 yılında dünya çapında, bilhassa Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı patlak verdi, Yugoslavya Krallığı ve dolayısıyla Bosna Hersek ise ancak 1941 yılında hedef haline geldi.

Nazi güçlerinin Yugoslavya'yı ele geçirmesinden kısa bir süre sonra Bosna Hersek faşist yanlısı Hırvatistan Bağımsız Devleti'nin kontrolü altına girdi. Savaş süresince Hırvatistan Bağımsız Devleti hükümeti sistematik bir şekilde sadece Yahudi ve Romanları değil, açıkça faşizme karşı duran herkesi, anti-faşistleri sınır dışı ediyordu.

Bu dönemde, faşist Çetnik hareketi ortaya çıkmış ve en çok Bosna'nın doğusunda, başta Müslümanlara olmak üzere Boşnaklara o zamana kadar görülmemiş zulümler edilmişti.

1941 yılında Yugoslav komunistler, Josip Broz Tito'nun liderliğinde, Partizanlar ismiyle çok etnili direniş hareketi düzenlediler. Askeri faaliyetlerinin hedefi Alman Naziler ve faşist Çetnik-Ustaşa güçleri idi. Partizanlar gerilla çatışmasıyla ve müttefiklerin de yardımıyla Yugoslavya'yı kurtararak savaşa son verdi ve bu bağlamda Bosna Hersek tarihsel sınırlarına kavuşmuş, Yugoslavya Federasyonu'nda eşit bir cumhuriyet haline gelmişti.

Saraybosna şehri, İkinci Dünya Savaşı'nı diğerlerin yanısıra aşağıda bahsi geçen tarih sebebiyle de hatırlayacaktır:

Altı Nisan 1945. – tarihinde Saraybosna faşist işgalcilerin ellerinden kurtulmuştu. 5 Nisan'da partizan güçleri, daha doğrusu 16. Müslüman Tugayı, Vratnik üzerinden (Višegrad'taki kapıkuleden) Saraybosna'ya girmiş ve bu noktadan sonra şehrin kurtuluşu ışık hızıyla gelişmişti, ve sonrasında, 6 Nisan'da Saraybosna artık antifaşist güçlerin elindeydi. Bu sefer de önceden olduğu gibi (1697 veya 1878), Saraybosna uğruna, Vratnik ve civarında çok mühim ve belirleyici çatışmalar yapıldı – Saraybosna şehri daima bu mekanda tekrar dünyaya gelmekte, küllerin içinden bir anka kuşu gibi yeniden doğmaktadır.

Son olarak şunu da eklemeliyiz ki; Vratnik kapıkulesi Saraybosna şehrinin armasının üzerinde de yerini bulmuştur, 6 Nisan ise faşist güçlerinden kurtulmanın şerefine Şehir Günü olarak önemli günlerden biri olarak anılmaktadır.

Şehitlerin düştüğü yerler ve İkinci Dünya Savaşı Anıtı – Saraybosna şehri ve civarı Saraybosnalılar'ın hayatını kaybettiği yerlerle ve direnişi ve faşist güçler yüzünden ölen şehitleri simgeleyen anıtlarla doludur. İki önemli yeri vurgulamak istiyoruz:

·Vraca'da anıt – Saraybosna'da Grbavica (Gırbavitsa) yerleşiminin yukarısında, Vraca'da (Vratsa) Avusturya-Macaristan güçlerinin kurduğu büyük bir kale bulunmaktadır. Bu yapıda İkinci Dünya Savaşı zamanında Nazi (ve Ustaşa) güçleri Saraybosna'lıları toplu şekilde katlediyorlardı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bu mekanda faşist terör kurbanları için bir anıtsal park kurulmuştur. Anıtsal parkta hayatını yitiren farklı ırklardan, dinlerden ve mezheplerden binlerce Saraybosnalı'nın isimleri yazılıdır.

Bu Avusturya-Macaristan döneminden kalan kalenin ve İkinci Dünya Savaşı faşizm kurbanlarına adanan anıtsal parkın, 1992-1995 savaşı sırasında şehrin sistematik şekilde tahribi ve sivil toplumun öldürülmesi için kullanılmış olması acı bir gerçektir!

·Sonsuz Ateş – Saraybosna'ın 6 Nisan 1945 tarihinde kurtuluşunun ardından birinci yıldönümünde, eski Grand Oteli'nin önünde şehrin kurtarıcılarının ve faşizm kurbanlarının anısına anıtsal bir plak yerleştirilmiştir. O zaman sonsuz ateş yakılmıştır ve bu ateş, 1992-1995 yılları arasında Saraybosna kuşatması olduğu dönem hariç – zira bu zaman zarfında şehirde gaz yoktu – günümüze kadar daima yanmaktadır.



Saraybosna 1992 – 1995

Bosna-Hersek’in siyasi, idari, ekonomik ve kültürel merkezi olarak en büyük ve en kalabalık şehri olan Saraybosna, 20. yüzyılın 80li yılların ortalarından itibaren 90lı yılların ortasına kadar olan Bosna Hersek tarihinin Yugoslavya dönemindeki kaderine çözüm getirilmesi için yapılan tüm siyasi ve askeri planların odak noktası olmuştur. Uygulanması sırasındaki vahşet, doğurduğu sonuçların şiddeti ve geniş çaplılığına göre Sırp siyasi elitinin Yugoslavya Federasyonu'ndan çıkış stratejisi olarak belirlediği plan en önemlisiydi. ''Bütün Sırplar aynı devlette'' ilkesine dayanan bu plana göre Bosna Hersek'in devlet olarak yok olması, topraklarının büyük kısmında Sırp milli unsurunun siyasi üstünlük sağlaması ve bu toprakların Sırp devletine dahil edilmesi olarak öngörülmüştü.

Saraybosna kuşatması

Böyle bir planın siyasi ve şiddet içermeyen yollarla elde edilemediğine göre uygulanması sürecinde komuta ve yönetimi Sırp siyasi elitinin hizmetine ellerini açan Yugoslav Halk Ordusu önemli bir rol üstlenmiştir. Büyük Yugoslav silahlı kuvvetleri Bosna'ya karşı yıkıcı planlara uygun olarak gizli Sırp polisi ve özel kuvvetleri tarafından tamamlanmıştır. Bu kuvvetlere en geniş çaplı destek Sırp Demokrat Partisi (SDS) tarafından temin edilmiştir.

Saraybosna'nın geniş bir alanında 1992 Mart ayı ortasına kadar korkunç yapılı bir savaş makinesi hazırlanmıştır. Yugoslav Milli Ordusu’nun 24.000 kişilik Saraybosna Dördüncü Kolordusu YMO tarafından gizlice ve yasadışı oluşturulan ve silahlandırılan33.200 kişilik gönüllü birliklerle güçlendirilmiştir. Bu kuvvetlere Bölgesel Savunma güçleri ve Sırp Demokrat Partisi'nin yasal idare makamları içinden çektiği aktif ve yedek polis birlikleri ve Sırbistan Emniyet Müdürlüğü içinden kurulan değişik gönüllü ve özel birlikler ve Bosna Hersek'in bölgelerinde türeyen kolluklar da eklenmelidir.

Saraybosna'nın bu şiddetteki ilk kuşatılma denemesi, Bosna-Hersek hükümetinin anayasaya dayanarak uyguladığı ve Yugoslavya uluslararası barış konferansının hakem heyetinin talebi üzerine 1 Mart 1992 yılında bağımsızlık referandum sonrası şehir yollarında barikatların kurulmasıyla yapıldı. Saraybosna'nın askeri kuşatılması Bosna-Hersek devletinin bağımsızlığının 6 Nisan 1992 yılında Avrupa Topluluğu tarafından tanınmasından hemen önce kurulmuştur. Bu hareket Yugoslav silahlı kuvvetlerinin faaliyetlerinin karakterini değiştirdi; siyasi olarak önyargılı ve yıkıcı eylemlerden, Bosna Hersek anayasal düzeni ile ilgili olarak uluslararası hukuka göre bir saldırganlığa dönüştü. Mayıs ayı başına kadar, Saraybosna kuşatılması Ortaçağ tipinde klasik bir askeri abluka olarak yapılandırılmıştır

 

Sırp askeri ve polis güçlerinin böyle büyük bir angajmandaki amacı Saraybosna alanında stratejik düzeyde ve iki yönlü özelliğiyle eklemlidir. Bir yandan, kentin alınmasında bu faaliyetler, saldırgan için savaşın şüphesiz hızlı ve başarılı bir şekilde sona ereceği sadece askeri hedef taşıyorlardı. Öte yandan, Saraybosna'nın medeniyetdışı ve vahşi kuşatılması, Sırp kuşatma güçlerinin günlük operasyonlarıyla ıstıraba uğrayan siviller, Sırp askeri ve siyasi liderlerinin manipüle etmeyi ve şantaj yapmayı sürdürebildiği çerçevesi içinde sürekli olarak insani kriz yaratmak, başarılı bir şekilde savunucularla ilişkilendirmiş ve Bosna Hersek'in diğer alanlarında Sırp stratejik hedeflerinin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmıştır ve uluslararası toplumun bunların soykırım suçu ve etnik temizlik uygulamaları sırasında dikkatini yönlendirmştir.

Saldırgan güçleri, Saraybosna'yı askeri işgal edemedi çünkü savunucuların direncine karşı koyamadılar. Başından bu yana güçlü, kendi şehir ve ülkelerini savunmak için duran yurtseverlerin coşku ve kahramanlığa dayalı, savunucuların direnç ve kuvveti - Temmuz 1992'dan beri İçişleri ve Bölgesel Savunma Bakanlığı. Bosna-Hersek Cumhuriyeti Orduları - sürekli büyüdü. Nisan ayındaki ilk mücadeleden beri, Saraybosna savunucu güçleri 1 Eylül 1992'ye kadar örgütsel bir şekilde korpus seviyesine yükseldi. En önemli savunmasını yaparken şehir içinde konuşlandırılmış kuvvetlerle ve kuşatmanın dış halkası üzerindeki kuvvetlerle, 1.Bosna Hersek Kolordusu, Saraybosna şehrini savaşın sonuna kadar başarıyla savundu. Şehrin ve Bosna-Hersek devletinin özgürlüğü için 5.394 askerin öldüğü ve 20,513 askerin yaralanmış olduğu silahlı savaşlara ek olarak 1.-Kolordu diğer yollarla da tüm mevcut araçlarla Saraybosna vatandaşlarına yaşam sağlamak için çalıştı. Bu tür faaliyetlerin en ünlüsü, Dobrinja ve Butmir'i bağlayan ve böylece iletişimi sağlayan ve şehrin hayatta kalması için en önemli araçlarının minimum ek sevkiyatının yapıldığı Saraybosna Havalimanı'nın pistinin altında bir savaş tünelinin yapımı oldu.

Saldırgan kuşatma kuvvetleri şehri fonksiyonel bir şekilde terörize etmek için yeterliden fazla ateşli silah gücüne ve daha savaş başlamadan önce şehrin etrafındaki dominant yapılara konuşlanmış araçlara sahiplerdi ve bir tek zaten yeterince yüksek olan BM bürokrasisinin ve Saraybosna'nın acısı ve nüfusunun kaybına göre siyasal iktidarın uluslararası merkezlerinin tolerans sınırını iyi idare etmeleri kalıyordu. Onlar bunu savaşın ve kuşatmanın son ayına kadar hep başarılı bir şekilde yapmışlardır. Saraybosna'nın günlük sivil kaybı Uluslararası Toplum'un inert mekanizma gücünü etkileyemedi. Pazarlardaki, ekmek ve su sıralarındaki zaman zaman katliam ve kitlesel sivil kayıplar, sınıflarda ve oyun alanlarındaki çocukların ölümü; kanlı medya görüntüleri ancak suçlular ve savaş makinesi için yan etki olmaksızın uluslararası kamuyu karıştırırlardı. 1992 yılından 1995'e kadar

Saraybosna kuşatması sırasında bu şehirde 18.000 'den fazla kişi hayatını kaybetmiştir, şehrin kuşatmasında ölen savaşın doğrudan kurbanları 9,502 kişidir. Uluslararası güçlerin mekanizmaları çalışmaya ancak 28 Ağustos 1995 yılındaki saldırgan güçlerin havan mermiyle bombaladıkları Markale Pazarı'ndaki Saraybosna sivillerinin son büyük katliamından sonra başlamıştır. NATO uçakları Saraybosna kuşatmasındaki Sırp güçlerinin konumlarını birkaç günlük operasyonla vurdu ve bu şehrin ve sakinlerinin uzun yıllar süren acısının son bulmasına damga oldu.

1995 yılının sonunda varılan Dayton barış anlaşmasının temelinde Bosna Hersek'teki savaş sona erdi. Sırp güçlerinin kuşattığı kent bölgeleri 1996 baharında anlaşmanın uygulanması sırasında tekrar sınırlar içine dahil edilmiştir.

……ziyaret ediniz


Vratnik

Eski Hodidjed'in (castrum) olduğu yerde, kalenin altındaki ortaçağ yerleşim alanında (subcastrum) Vratnik mahallesi bulunmaktadır. Vratnik'in orta kısmında ise, eski Ortaçağ çarşısı Tornik'in olduğu mekanda, Mejdan (Meydan) isimli Osmanlı döneminden kalma küçük bir çarşı vardır. Bütün söylenenlerden anlaşılıyor ki bugünkü Vratnik, Ortaçağ ve ardından Osmanlı döneminden günümüze kadar gösterdiği süreklilikle Saraybosna'nın çekirdeği haline gelmiştir. Vratnik ismi Slav ve etimolojik kökenlidir. Güney Slav bölgesinde vratnik kelimesi içinden girilen veya çıkılan yeri (kapı) belirtir.

Vratnik eğimli bir yerleşim yeri olup, orta kısmında Mejdan isimli küçük bir plato vardır, bu Mejdan eskiden içinde fırın, berber, bakkal, mumcu, cebeci, kazancı... gibi sıra sıra dükkanları ve el sanatları atölyelerini barındıran Vratnik çarşısı niteliğindedir. Mejdan'da bugün de çeşitli bakkallar, dükkanlar, restoranlar vb. görülebilir. Vratnik'in „kalbi" olan Mejdan birçok dar, dik, eğri büğrü sokaklara, sıklıkla çıkma sokaklara ve basamaklara, bir nevi „damarlara" dağılır. Vratnik yaşamının bu „damarlarında" insanlar yüzyıllardır inşa edip dururlar. Gerçekten de, Vratnik herşeyden önce dini ve istihkamlı olan, zengin bir kültürel ve tarihi mirasa sahiptir. Kültürel ve tarihi mirasın sadece bazı örneklerini aktarmadan evvel, bu şehrin çalkantılı tarihinin birçok binanın geri dönüşü olmaksızın yok olmasına sebep olduğunu eklemeliyiz.

Beyaz Cami – sadece Vratnik'teki değil, Saraybosna'daki en güzel camilerden biridir. Haydar Efendi tarafından 16. yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiştir. Bu vakıf Saraybosna'nın en büyük bağışçısının, Boşnak Sancak Beyi Gazi Husrev Bey'in divan-katibiidi. Bahsetmeden geçemeyiz – Haydar Efendi çok yazardı ve kalemlerinin uçlarını açarken talaşları biriktirirdi, öldüğü vakit bedenini defnedilmesi için hazırlayacak olanlara şunu vasiyet etti: „Öldüğüm zaman bedenimi yıkamak için kullanacağınız suyu, hayatım boyunca biriktirdiğim bu talaşlarla yakacağınız ateşte ısıtınız!" Rivayete göre arzu ettiği yerine gelmiştir. Haydar Efendi 1545 senesinde Hac'tan dönerken vefat etmiştir. Ondan kalan camiye halk Beyaz Cami ismini verdi çünkü kireçle boyanarak camiye öyle bir inci beyazlığı kazandırıldı ki, Saraybosna'da ondan daha beyaz bir cami yoktu. Caminin uzun ince taş minaresi vardır, camiye girişteki iki katlı ahşap sofalar ise Bosna Hersek camilerine özgü bir detay olmadığı için onu özel kılmaktadır. Caminin içinde son derece güzel mezar taşlarıyla bezenmiş mezarlık bulunan çok güzel bir haremi vardır. Burada ayrıca caminin vakıfına ait olduğu inanılan türbe de vardır. Bu türbenin mezar taşı ahşaptır, fakat rivayete göre eskiden saf altındanmış ve 1697 yılında Eugen Savojski'nin Saraybosna'yı yağmalaması sırasında götürülmüş – ama bu sadece halkın rivayetidir! Caminin hareminde adı ilk defa 1697'de anılan kız mektebi vardır. Caminin yanında 19. yüzyılda inşa edilen ahşap saat kulesi güvenlik tedbiri sebebiyle yıkılmıştır – mahalledekiler rüzgarın onu kolayca devirebileceğine inandıkları için ciddi zararlara yol açmasından korkuyorlardı.

 

Kovači

Vratnik'in aşağısında, Saraybosna'nın başlıca çarşısına (Başçarşı) kadar uzanan konut mahallesi Kovači (Kovaçi) ismiyle tanınır. Kovači kelimesi, aynı Vratnik gibi, slav kökenlidir ve metal veya taş işlenen yer anlamına gelir – burada söz konusu olan taştır! Yani, Kovači mahallesinde çok eskiden herşeyden önce mezar taşları üreten taş ustaları vardı. Daha Osmanlı öncesi Ortaçağ Bosna'sında mezar taşları, mermer işleme sanatı etkinliği oldukça gelişmişti. Bu etkinlik Ortaçağ Bosna Devlet'inin düşüşünden sağ çıkmayı başardı ve çeşitli kökenlere ve dinlere mensup mezar taşlarının yapımında sergilediği özgünlüğünü sürdürdü. Mezar taşı sanatı İslami mezar taşları olan nişanların ya da haç şeklindeki Hristiyan mezartaşlarının, aslan figürlerinin, Yahudi, öncelikle Sefarad sonra Aşkenaz mezar taşlarının yapımına da yansımıştır.

Gerek Ortaçağ döneminin gerek günümüzün mezar taşı sanatı olsun, bu konulara boş yere değinmedik. Sebep barizdir, lakin anlamak için Kovači mahallesine kentsel-mimari açıdan bakmak gerekir. Dönüp baktığınız her yerde mezar taşı – nişanlar (İslami mezar taşları) görürsünüz. Kovači'deki en eski nişanlar 15. yüzyıldan veya fetih zamanından – Osmanlılar'ın Bosna'yı fethi – kalmadır. Bu 15. yüzyıldan kalma mezar taşlarında özellikle ikonografi ve süslemelerde, bu sanatın yansımasını en iyi şekilde gözlemleyebiliriz. En eski nişanlar arkaik forma sahiptir, iki metreden bile daha yüksek, sade işlemeli ve çok nadiren kavuksuz ve yazıtsız olurlar. Üzerlerindeki semboller yüzyıllar öncesinden kalan, Osmanlı öncesi mezar taşlarının üzerindekilerle neredeyse aynıdır, bunlar: yarımküreler (elmalar), sopalar, yay ve oklar, hilaller, eller vs. Bu eski nişanlar piramid biçimli tepesinin ucunda yarımküreler bulunan dikilitaş şekline sahiptir. Bu tip nişanlar eski mezar taşlarının daha sonra klasik formuna dönüşümünde bir geçiş dönemini simgeliyordu. Dört farklı dine ait mezarlara dikkatle baktığınız takdirde Osmanlı öncesi Bosna geleneğini yansıtan o en eski formları görebilirisiniz.

Kovači mezarlıklarındaki nişanlar 15. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar hep bir süreklilik içindedirler. Gene de, bugün 20. yüzyıldan, 90'lı yıllardan kalanlar çoğunluktadır, söz konusu nişanlar şehitlerin ve 1992-1995 savaşında Bosna Hersek'in ve Saraybosna'nın koruyucularının yattığı mezarların taşlarıdır – bu nişan formu daha önce kısmen tarif ettiğimiz, 15. yüzyılda kullanılan en eski forma en yakın olandır.

Kovači'deki çok sayıda nişanı mezarda yatanların yaşamlarıyla ilgili rivayetlerle bağdaştırırız. Söz konusu insanlar çoğunlukla faaliyetlerinde veya eserlerinde içinde yaşamış oldukları zamanı ve mekanı belirlemiş kişilerdir. En ilgi çekici rivayetlerden birisi 18. yüzyılda yaşamış olan, daha ziyade Sarı Hafız lakabıyla tanınan Hasan Efendi ile ilgilidir. Onun hakkında bildiğimiz Numan tarikatına mensup bir derviş olduğu ve Saraybosnalı'ları tedavi etmekle uğraştığı ve onlar tarafından medyum olarak kabul edildiğidir. 1778 yılında vefat etmiş, kitabesi ise ünlü divan şairi Mehmed Mejlija Guranija (1713-1781) tarafından yazılmıştır. Bu kitabenin sadece bir kısmını aktarıyoruz:

Ey ölüm,

Ah, keder, melekler misali hafız efendi,

Bu dünyadan ebedi sarayına göçtü.

Hayatını itaat ve ibadetle geçirdi,

Ve bu dünyada hiçbir hırsı yoktu.

Sofuluk ve dindarlıkta eşi benzeri yoktu,

Tanrı mekanını Cennet eylerse kim şaşar

..."

Ayrıca Saraybosnalılar Sarı Hafızı evliya sayıyorlardı, mezarının ise günümüze kadar kutsal ve bereketli olduğuna inanılır ve Fatiha okunmadan önünden geçilmez.

Kovači'de mezarlıkların dışında başka kültürel ve tarihi zenginlikler de mevcuttur. Kastimiz herşeyden önce camilerden, özellikle de Mišćina (Mişçina) Camisi öne çıkmaktadır. Bu camiyi 16. yüzyılın ilk yarısında, Kebkebir Hacı Ahmet yaptırdı ve caminin resmi adı bağışçısından alınmıştır. Ancak, 18. yüzyılda halk camiye Mišćina ismini verdi, Mišćina çok güzel ezan okumasıyla tanınan – bilhassa sabah namazı için – bir müezzindi. BakınızSaraybosnalı Mula Mustafa Bašeskija yıllığında bu müezzin hakkında ne yazmış: „Şafak vakti ilahi okurdu, sesi şehri doldururdu." Bu müezzinin 1786/87'de vefat ettiğini ve caminin hemen karşısındaki mezarlığa defnedildiğini biliyoruz. Nişanı küçük ebatlarda, yazıtsız ve yeşil taştan (tüften) yapılmıştır, rivayete göre gerçek adı Mehmet'ti ve belikçi zanaatiyle uğraşıyordu – bu zanaatte yelekler ve kadın fermeneleri üretilirdi. Lakin Mišćina Camisi sadece 18. yüzyıldaki müezzin Mehmed'le tanınmıyordu, bu caminin neredeyse geleneksel olarak daima sesiyle kendini farkettiren müezzinleri olmuştur, buna bir nevi „Saraybosna makamı" denebilir ki bu da sevdalinke'lerin (lirik halk şarkıları) geleneksel yorumuyla yakın temas içindedir.

 

Mišćina Camisi mimari açıdan Saraybosna'nın en göz alıcı mahalle camilerinden biridir. Taş minaresi, kırma çatısı vardır, mihrabı sarkıtlarla (mukarnas) dekore edilmiştir... Ancak, bu camiyi tüm diğer Saraybosna camilerinden farklı kılan yapının içindeki sol duvarda duran iki resimdir. Mekke ve Medine'nin bu boyalı resimleri 1870 yılında ilginç bir bakış açısıyla ressam (nakkaş) Mustafa Faginović tarafından yapılmıştır (Saraybosna 1793. – İstanbul 1900). Bu ressam İstanbul'da meşhur Sultan Fatih Camisi'ndeki eserleriyle ünlüdür. İslam’ın beşinci şartı olan Hac ibadetini yerine getirme imkanlarına sahip olmayan birçok Saraybosnalı, Hac zamanı Mišćina Camisi'ne gelip bu iki kutsal mekanın resmine bakarak, Mekke'deki Kabe'yle ve Medine'deki Peygamberimizin camisiyle ruhsal bir bağ kurabiliyorlardı.

 

Balkan Mevlevi Araştırma Merkezi – Osmanlı Saraybosna'sının kurucusu olarak kabul edilen İsa-beg İshaković, Ortaçağ köyü Brodac'ın olduğu mekanda – yüzyıllar sonra günümüzde Bendbaša ismiyle tanınan yerde, meşhur tekkeyi yaptırmıştır. Tekke hakkındaki en eski bilgilere İsa-beg'in 1462 yılında yazdığı vakıfnameden ulaşılabilir. Her ne kadar vakıfnamede tekkenin hangi tarikata mensup olduğu belirtilmemişse de, çok sayıda tarihi gerçek tekkenin Mevlevi tarikatıyla bağı olduğunu gösteriyor. Tekkenin çalkantılı ve zengin bir tarihi vardır, Saraybosna şehrinin gelişiminde de önemli bir rol oynamıştır. Ne yazık ki, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1958 yılında çağdaş kentsel siyaset uğruna tamamen yıkılmıştır – oysa o bir mimari mücevherdi, Boşnak ve Osmanlı-Doğu mimarisinin senteziydi. Bakınız dünyaca ünlü Osmanlı gezgini Evliya Çelebi seyahatnamesinde İsa-beg'in tekkesini nasıl tasvir ediyor (17. yy.):

Mevlevi tekkesi Miljacka nehrinin kıyısında, Cennet bahçesini andıracak güzellikte bir yerde bulunmaktadır. Bu Celalettin Rumi'nin vakıf-tekkesidir. Dervişler için tören odası (semahane), sohbet odası (meydan) ve yetmiş-seksen adet dervişlerin müzik çaldığı galerilerin (mutriban),mutfağın (imaret) ve yemek odasının bulunduğu geniş derviş odaları mevcuttur. Şeyhi duaları kabul olunan, eğitimli bir derviştir. Çalgıcıların mürveri (nayencibaşı) hattat derviş Mustafa’nın son derece güzel bir el yazısı var."

Her ne kadar İsa-beg'in Mevlevi tekkesi 20. yüzyılda, 50'li yılların sonlarına doğru yıkılmış olsa da, Mevlevilik Saraybosna'da hiçbir zaman sönmedi. O her zaman az çok Mesnevi dersler – hz. Mevlana Celalettin Rumi'nin Mevlevi tarikatında ruhsal çalışmanın başlıca etkinliği (hutbe) – şeklinde varolmuştur.

2013 yılında Kovači'nin yukarı kısmında Balkan Mevlevi Araştırma Merkezi'nin kurulmasıyla Saraybosna'da Mevlevi geleneği yeni bir boyut kazandı. Bu merkez bir zamanlar Bendbaša'da yer alan İsa-beg tekkesiyle aynı mimarı formda inşa edildi. İki kardeş belediyenin: Konya Selçuk Belediyesi (Türkiye) ve Saraybosna Stari Grad Belediyesi'nin (Bosna Hersek) uzun yıllardır süregelen dostluğunun bir ürünüdür.

Umarız ki bu merkez, gelecekteki Mevlevi dergahı için, hayat kaynağının (ab-ı hayat) arayışı içinde olanlar için bir toplanma yeri olur, ebedi ilahi haberci Hıdır Aleyhisselam'ın (ma'rifa akhirawiyya) sıklıkla uğradığı bir mekan olur. Amin!


Sebil - umûmî çeşme

- 1753 yılında Bosnalı vezir Mehmet Paşa Kukavica’nın maddi desteği ile yaptırılmıştır. Sebil’in çok çalkantılı geçmişi olup bir çok kez restore edilmiştir. Şu anki neomaur mimari stildeki görünümünü 1891 yılında mimar Josip Vancaş vermiştir.



Kazancılık, küçük Daire ve Lulecina Sokağı

Başçarşının yüzyıl öncesi eski görünümünü veren bir ortam bütünlüğüdür. Kazancılık Sokağı’nda bir kaç yüzyıldır el yapımı bakır çanakların ve diğer eşyaların yapılması yaşatılmaktadır. Lulecina Sokağı’nda ise çevresinde dairelerin (mal için kullanılan taş depoların) bulunduğu bir yerde küçük bir meydan oluşturulmuş, böylece küçük Daire’nin de korunması sağlanmıştır.


Gazi Hüsrev Bey Camii

– 1530 yılında inşa edilmiştir. En büyük Saraybosnalı hayırsever Gazi Hüsrev Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Bosna Hersek’te Osmanlı döneminden kalan en büyük kutsal anıt yapısıdır. Bey Camii’nin yaratıcısının Farslı Acem Esir Ali olduğuna ve caminin inşaatında Dubrovnikli ve yerli ustaların yer aldığına inanılır.



Brusa Bedesteni – Saraybosna Şehir Müzesi

büyük vezir Rüstem Paşa’nın 1551 yılında yaptırdığı Başçarşı ticari merkezinde yer almaktadır. Brusa Bedesteni Bursa’dan satılmaya gelen ipekten almıştır. Bugünkü Brusa Bedesteni Saraybosna Şehir Müzesi’nin bölümü olarak adapte edilmiştir.




Bosanski Türk English Deutsch Italiano Italiano